15 Nisan 2018 Pazar

Bir Pazar Gecesi,Film,Troia Gezisi ve Yenilenme 🌻


Bir Pazar gecesi daha.Preisner dinleyip yazı yazmak istiyorum.Hava değişimi dilimi damağımı kurutuyor,kahve ya da çay yok; sadece su,daha çok su ve su!

18.Yaşımın ilk haftasını geçirdim sayılır.Fena bir hafta değildi.Canımı sıkan ve aklımı bulandıran birkaç konu dışında hayat monotondu.Okul-Ev-Dershane gidip geldim.

Bir haftayı ''aydınlanma haftası'' olarak isimlendirmiştim ya,hatta yazısı da var,işte aynısı oldu.Belki bu ikinci bir aydınlanmadır ya da kabuktan sıyrılmaya devam etme.Uzun dönemli yakın bir arkadaşlığım bitti diyebilirim,bunu tek taraflı umursadığıma eminim,fakat üzülüp kahrolmadım pek.İnsanlar hayatımızdan çıkıp gidebiliyor,onunla neler yaşasanız da ne kadar iyi olsanız da bazen sadece gidiyorlar.Suçlu suçsuz bir kenara,gidebiliyorlar işte.Bu normal.Her şey yenilik içinde ve zaman zaman hayatımızdaki kayıplar bir yenisi için olabilir.Bu, insanları silip silip yeni birileri gelsin,olarak algılanmamalı (bazı insanların yaptığının aksine).Bazen bir kişinin yerinin boş kalması başta can acıtsa da sonrasında kendimiz için hayırlı olabilir.Kafamızdaki soru işaretleri gider mesela ya da tek taraflı duygularımız azalarak kaybolur.Birbirimizin hayatlarında rollerden ibaretiz,birbirimize değer verdiğimiz kadar varız ya da vermediğimiz kadar yokuz; o kadarız.

Sempozyuma 26 Nisan'da gideceğim.Sunumun taslağını hazırladım,kendi kendime 4-5 defa okudum.Ne yalan söyliyeyim hem çok heyecanlıyım hem de hiç.Daha doğrusu hevesim yok,bu süreç beni çok üzüp çok gerdi.İnsanda heves falan bırakmadılar.Sadece bir sürü insanın karşısında bir metin okumanın heyecanı var.Lütfen bana şans dileyin ve sempozyum sunumları hakkında bilginiz,öneriniz vs. varsa paylaşın; ciddi anlamda her ikisine de ihtiyacım var!

Okulda son haftalar gelmiş gibi bir hava var ama daha ikinci yazılıları,yani son,dahi olmadık.Hava durumu insan psikolojisi üzerine ne kadar etkili.Her sabah uyandığımda bir yere geç kalmışım gibi telaşlanıyorum.Halbuki sadece hava aydınlık.Kafa karanlıkta uyanıp saç baş düzeltmeye alışmış.

İlk yazılılardan sonra toparlanamadım daha,yarından itibaren ciddi ciddi ders çalışmalara devam etmem gerek.Şaka maka seneye ben sınava gireceğim,üniversiteli olacağım.Hazırlık okumasaydım bu sene yaşıtlarımla mezundum,üniversiteli olacaktım.Bu sınav resmen insan hayatının dönüm noktası.Korkum az,sadece olacaklar için heyecanlıyım.

4 Yıl sonra ilk kez sınıfça geziye,Troia'yı görmeye gittik.Onu da belediye düzenlemiş,malum bu yıl Troia yılı.Bir sürü turist vardı.Hikayesini bildiğim bir yeri nasıl daha önce görmedim hem de dibimdeyken, şaşırdım.Herkes bulunduğu şehri turistmiş gibi bir kez daha gezmeli,enfes bir his.



Antik Kentin duvarları.

Yüzlerce yıl önce başka insanların yaslandığı,dibinde oturduğu duvarlara yüzlerce yıl sonra dokunmak...Resmen,canlı canlı,bizzat tarih.




Su kuyularına yaz aylarında kuşlar girdiği için hala su bulunduğu düşünülüyormuş .Yanlış hatırlamıyorsam burası mabet bölgesi.


Şehrin girişi.Bir tabeladaki fotoğrafına bir de bu taşlara baktığımda mest oldum.Burası bir şehirdi,insanlar vardı,hayat vardı...hepsi geçip gitti tarih oldu.Biz de olacağız.



Troia defalarca yıkılıp inşaa edilen bir kent olunca arkeolojik incelemelerde de karbon yönetmiyle buluntuların yaşı hesaplanıp bu şekilde hangi Troia'ya ait olduğu belirtiliyor.



Manzara da ''efsaneydi''



Şehrin tiyatrosunun ve meclisinin bulunduğu yerdeki bir taş.Üzerinde Yunanca bir şeyler yazıyordu.Daha fazla yaklaşabilsem okunaklı çekerdim.Şimdi düşündüm de neden rehbere sormadım ki!? Fotoğraf çekip etrafa aval aval bakmaktan pek dinleyememiş olabilirim,kabul.


Ve ve ve şehrin simgesi Truva Atı.Merkezdeki at filmde kullanılan,bu da efsanede bahsedilen,orijinali.


Uzun zaman sonra gezi içeren bir yazı yazdım.Eğlenceli oluyor,keyif aldım!

Dün gece ''Veronique'nın İkili Yaşamı''nı izledim.3 Renk Üçlemesinin yapımcısından.Hatta Kırmızı Renkteki o mükemmel güzellikteki kadın oynuyor.Üçlemeye göre oldukça ağır.Fakat izlerken gözümü dahi kırpmadım.Kısaca konusu, bir hali Polonya'da bir hali Fransa'da yaşayan Veronique'nın hayatı işleniyor.Aynı zamanda daha önce klasik müzik önerisi yaparken bahsettiğim Preisner'in Enfer isimli eserine sıkça yer verilmiş.Film ondan ibaret desem yalan olmaz.Farklı farklı versiyonları çalıp duruyor.Hayatımda duyduğum en güzel şey olabilir.Ruhumu dinlendiriyor,beynimdeki haykırışlara tercüman oluyor...Zbigniew Preisner'in Lacrimosa'sı da çok güzel.Ne çok güzel dedim,abartmıyorum ama öyle işte; aşığıyım.



la double vie de veronique

(Irene Jacob)


 Kaliteli sanat filmleri ve zihnime hitap eden kitaplarla tanışınca içten içe mutlu oluyorum.Her şey yeniden başlayacakmış gibi hissediyorum.Belki bu bir ufkun açılma hissidir ya da bir pencerenin,her neyse.Mutlu eden küçük şeyler için şükrediyorum,hepimiz adına.

Daldan dala atladığım bir yazı oldu.Bu seferlik böyle olsun.

Ağız tadımızın bozulmadığı haftalar diliyorum.

Çav.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder