21 Nisan 2018 Cumartesi

Deniz Feneri - Virginia Woolf


Virginia'dan okuduğum dördüncü kitap,beğeni sıralamama göre ise şimdilik birinci!



Kitabın okuması da incelemesini yapması da zor.Hatta araştırdığım kadarıyla bir listede okunması en zor kitaplar arasına girmiş fakat onun diğer kitaplarındaki dilini bilenler için baştaki kavrama zorluğundan sonra akıp gidiyor.Kaliteli yazmış,okuyucunun kafasındaki dünyayı nasıl şekillendireceğini iyi biliyor.Okudukça alışıyorsunuz.Olayları anladıkça,karakterlere aşina oldukça kafanızdan portreler,doğa manzaraları çiziyorsunuz.Virginia büyük bir yazar ve sanırım bu onun ustalık eseri.

Konu sekiz çocuklu Ramsay ailesinin dostlarıyla yaptıkları tatili anlatıyor.Aslına bakarsanız ortada net bir olay yok.Durumlar içinde bir serüvene çıkıyoruz sadece.Aile dostlarından Lily evlenmemiş ressam bir kadın ve Virginia bu karakterdeki düşüncelerle kendi feminist duygularını yansıtıyor.Evli ve bencil bilimadamı kocasına aşık Mrs.Ramsay ile Lily kitap boyunca karşılaştırılıyor.Virginia bu şekilde kadının toplumdaki yerini ve hayatta evlilik dışında bir anlamı olup olamayacağını inceliyor.Aynı zamanda Ramsay ailesiyle yazar kendi ailesinden de izler paylaşıyor.Bu bağlamda otobiyografik bir eser olarak kabul edilir.

Bu kitabı sakin bir kafayla okumanızı tavsiye ederim.Okul ortamında okuyunca odaklanma sıkıntısı yaşadım.Oysa her koşulda istediğim işe odaklanabilen biriyim.Bu kitap sizden bir köşeye çekilip kendinizi ona bırakmanızı istiyor.Zihninizi boşaltın,kitaba kanalize olun ve bırakın Virginia size bir hikaye anlatsın.Bilinçakışıyla o yaşamdan bu yaşama,bir zihinden başka bir zihne dolaştırsın.Siz de kaybolup gidip,sayfalarca okuyun aynı yerde kalmış gibi hissedin fakat bir o kadar da ilerlemiş olun.Okuduğum hiçbir kitaba benzemiyor,benzersiz.

Kitap da adını koyamadığım bir çeşit hüzün de var.Buna yol açan şeyin Virginia Woolf'un eserlerini yazarken sahip olduğu ruh hali olduğunu düşünüyorum.İniş çıkışlar,ani düşünce patlamaları ve birden gerçekleşen olaylar...

Alıntılarım:

''Bu kadar üzgün görünen kimse olmamıştır hiç.Karanlıkta,buruk ve kara,güneşten çıkıp derinliklere inen ışının yarı yerinde bir gözyaşı oluşmuş olabilir; bir gözyaşı akmıştır; sular bir o yana bir bu yana çalkalanmış,gözyaşını içine almış ve durulmuştur.Bu kadar üzgün görünen kimse olmamıştır hiç.''

🚢

''Sakin olmalıydı,yalnız olmalıydı.Bütün bu yapılıp edilenler,ayrıntılı,ışıltılı,sesli,buharlaşmıştı; ve insan,ağırbaşlılık duygusu içinde,küçülüp kendi oluyordu,başkalarının göremediği,kama şeklinde karanlık bir çekirdek oluyordu.''

🚢

''Çünkü ne olursa olsun,dedi içinden,motifin üzerinde duran tuzluk gözüne ilişince,çok şükür evlenmeye ihtiyacı yoktu; o aşağılanmaya katlanmak zorunda değildi.Gücünü böyle yitirmesi gerekmiyordu.''

🚢

''Sonbahar ağaçları ayın sarı ışığında,hasat dolunayının ışığında parlar; bu ışık,çalışırken harcanan enerjiyi yumuşatır,ekin anızını yatıştırır ve sahili yalayan dalgaları mavileştirir.''



keyifli okumalar


çav.

15 Nisan 2018 Pazar

Bir Pazar Gecesi,Film,Troia Gezisi ve Yenilenme 🌻


Bir Pazar gecesi daha.Preisner dinleyip yazı yazmak istiyorum.Hava değişimi dilimi damağımı kurutuyor,kahve ya da çay yok; sadece su,daha çok su ve su!

18.Yaşımın ilk haftasını geçirdim sayılır.Fena bir hafta değildi.Canımı sıkan ve aklımı bulandıran birkaç konu dışında hayat monotondu.Okul-Ev-Dershane gidip geldim.

Bir haftayı ''aydınlanma haftası'' olarak isimlendirmiştim ya,hatta yazısı da var,işte aynısı oldu.Belki bu ikinci bir aydınlanmadır ya da kabuktan sıyrılmaya devam etme.Uzun dönemli yakın bir arkadaşlığım bitti diyebilirim,bunu tek taraflı umursadığıma eminim,fakat üzülüp kahrolmadım pek.İnsanlar hayatımızdan çıkıp gidebiliyor,onunla neler yaşasanız da ne kadar iyi olsanız da bazen sadece gidiyorlar.Suçlu suçsuz bir kenara,gidebiliyorlar işte.Bu normal.Her şey yenilik içinde ve zaman zaman hayatımızdaki kayıplar bir yenisi için olabilir.Bu, insanları silip silip yeni birileri gelsin,olarak algılanmamalı (bazı insanların yaptığının aksine).Bazen bir kişinin yerinin boş kalması başta can acıtsa da sonrasında kendimiz için hayırlı olabilir.Kafamızdaki soru işaretleri gider mesela ya da tek taraflı duygularımız azalarak kaybolur.Birbirimizin hayatlarında rollerden ibaretiz,birbirimize değer verdiğimiz kadar varız ya da vermediğimiz kadar yokuz; o kadarız.

Sempozyuma 26 Nisan'da gideceğim.Sunumun taslağını hazırladım,kendi kendime 4-5 defa okudum.Ne yalan söyliyeyim hem çok heyecanlıyım hem de hiç.Daha doğrusu hevesim yok,bu süreç beni çok üzüp çok gerdi.İnsanda heves falan bırakmadılar.Sadece bir sürü insanın karşısında bir metin okumanın heyecanı var.Lütfen bana şans dileyin ve sempozyum sunumları hakkında bilginiz,öneriniz vs. varsa paylaşın; ciddi anlamda her ikisine de ihtiyacım var!

Okulda son haftalar gelmiş gibi bir hava var ama daha ikinci yazılıları,yani son,dahi olmadık.Hava durumu insan psikolojisi üzerine ne kadar etkili.Her sabah uyandığımda bir yere geç kalmışım gibi telaşlanıyorum.Halbuki sadece hava aydınlık.Kafa karanlıkta uyanıp saç baş düzeltmeye alışmış.

İlk yazılılardan sonra toparlanamadım daha,yarından itibaren ciddi ciddi ders çalışmalara devam etmem gerek.Şaka maka seneye ben sınava gireceğim,üniversiteli olacağım.Hazırlık okumasaydım bu sene yaşıtlarımla mezundum,üniversiteli olacaktım.Bu sınav resmen insan hayatının dönüm noktası.Korkum az,sadece olacaklar için heyecanlıyım.

4 Yıl sonra ilk kez sınıfça geziye,Troia'yı görmeye gittik.Onu da belediye düzenlemiş,malum bu yıl Troia yılı.Bir sürü turist vardı.Hikayesini bildiğim bir yeri nasıl daha önce görmedim hem de dibimdeyken, şaşırdım.Herkes bulunduğu şehri turistmiş gibi bir kez daha gezmeli,enfes bir his.



Antik Kentin duvarları.

Yüzlerce yıl önce başka insanların yaslandığı,dibinde oturduğu duvarlara yüzlerce yıl sonra dokunmak...Resmen,canlı canlı,bizzat tarih.




Su kuyularına yaz aylarında kuşlar girdiği için hala su bulunduğu düşünülüyormuş .Yanlış hatırlamıyorsam burası mabet bölgesi.


Şehrin girişi.Bir tabeladaki fotoğrafına bir de bu taşlara baktığımda mest oldum.Burası bir şehirdi,insanlar vardı,hayat vardı...hepsi geçip gitti tarih oldu.Biz de olacağız.



Troia defalarca yıkılıp inşaa edilen bir kent olunca arkeolojik incelemelerde de karbon yönetmiyle buluntuların yaşı hesaplanıp bu şekilde hangi Troia'ya ait olduğu belirtiliyor.



Manzara da ''efsaneydi''



Şehrin tiyatrosunun ve meclisinin bulunduğu yerdeki bir taş.Üzerinde Yunanca bir şeyler yazıyordu.Daha fazla yaklaşabilsem okunaklı çekerdim.Şimdi düşündüm de neden rehbere sormadım ki!? Fotoğraf çekip etrafa aval aval bakmaktan pek dinleyememiş olabilirim,kabul.


Ve ve ve şehrin simgesi Truva Atı.Merkezdeki at filmde kullanılan,bu da efsanede bahsedilen,orijinali.


Uzun zaman sonra gezi içeren bir yazı yazdım.Eğlenceli oluyor,keyif aldım!

Dün gece ''Veronique'nın İkili Yaşamı''nı izledim.3 Renk Üçlemesinin yapımcısından.Hatta Kırmızı Renkteki o mükemmel güzellikteki kadın oynuyor.Üçlemeye göre oldukça ağır.Fakat izlerken gözümü dahi kırpmadım.Kısaca konusu, bir hali Polonya'da bir hali Fransa'da yaşayan Veronique'nın hayatı işleniyor.Aynı zamanda daha önce klasik müzik önerisi yaparken bahsettiğim Preisner'in Enfer isimli eserine sıkça yer verilmiş.Film ondan ibaret desem yalan olmaz.Farklı farklı versiyonları çalıp duruyor.Hayatımda duyduğum en güzel şey olabilir.Ruhumu dinlendiriyor,beynimdeki haykırışlara tercüman oluyor...Zbigniew Preisner'in Lacrimosa'sı da çok güzel.Ne çok güzel dedim,abartmıyorum ama öyle işte; aşığıyım.



la double vie de veronique

(Irene Jacob)


 Kaliteli sanat filmleri ve zihnime hitap eden kitaplarla tanışınca içten içe mutlu oluyorum.Her şey yeniden başlayacakmış gibi hissediyorum.Belki bu bir ufkun açılma hissidir ya da bir pencerenin,her neyse.Mutlu eden küçük şeyler için şükrediyorum,hepimiz adına.

Daldan dala atladığım bir yazı oldu.Bu seferlik böyle olsun.

Ağız tadımızın bozulmadığı haftalar diliyorum.

Çav.







13 Nisan 2018 Cuma

Veronika Ölmek İstiyor - Kitap


Kitabı Wannart'da kitap önerilerinin olduğu bir yazıda gördüm.İsmi ve konusu oldukça ilgimi çekince bir haftalık meraklı bir bekleyişten sonra okudum,iyi ki rast gelmişim. 

Kitabın konusu intihara teşebbüs eden fakat başarısız olduktan sonra Slovenya'da bulunan Villete adlı tımarhaneye yatırılan Veronika'nın hikayesini anlatıyor.Aynı zamanda Veronika'nın bu akıl hastanesinde tanıştığı insanların öykülerine de değiniliyor.

Kitabın en sevdiğim kısmını anlatsam spoiler vermiş olurum ama şöyle söyleyebilirim ki dramayı seven duygularımla aldığım ve ağlayacağım bir kitap olmasını beklerken özellikle son bölümünde tam tersi bir etki yarattı.Her günümüzün aslında hayatımızın muhtemel bir son günü olduğu gerçeğini hatırlattı.Fakat bunu işleyiş biçimi o kadar vurucu ki bu hatırlatma size ilk kez duymuşsunuz etkisini yaratıyor.

Aynı zamanda kitapta delirme,delilik ve ruh hastalıkları konusunda da öykülerden yola çıkılarak bilgiler verilmiş,yorumlar yapılmış.Bunda yazar Paulo Coelho'nun da bir dönem akıl hastanesinde yatmasının etkisi var tabi.Hatta yazar yazma isteğini de şu şekilde açıklamış: ''Uzun yıllar önce aklımı kaybettim diyebilirim,çıldırdım ve çok fazla meditasyon yaptım.Yazıyorum çünkü bu benim bireysel efsanem.Çıldırma noktasına gelebilmek için yapmanız gereken ilk şey kendinizi kaybetmek.Yazıyorum çünkü bu benim paylaşma yöntemim.Eğer paylaşmasanız insan değilsiniz.''

İlginç,güzel ve anlamlı bir kitap.Aklımdan uzun süre çıkmayacağına eminim.


Alıntılarım:


''...sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyormuş gibi söz ederlerdi,ama işin gerçeği,başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı; çünkü böylece kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı.''

🎹

''Hepimiz şu ya da bu biçimde deliyiz zaten.''

🎹

''İnsanlar ancak koşullar buna elverdiğinde delirme lüksüne sahiptiler.''

🎹

''İnsanları mutluluk olasılığı ne kadar yükselirse,mutsuzlukları da  o kadar artıyor demek.''

🎹

''İçindeki sen,başkalarının biçimlendirmediği sen.''

🎹

''...yasaların sorunları çözmek için değil,çelişkileri mümkün olduğunca uzatmak için yapıldığını çabuk kavramıştı.''

🎹

''Şu anda yaşama fırsatım var,bunu değerlendirebiliyor muyum?''

🎹

''Keşke herkes kendi içsel deliliğini bilse ve onunla birlikte yaşamayı öğrense.Dünya daha kötü bir yer mi olurdu? Hayır insanlar daha yürekli daha mutlu olurlardı.''

🎹

''...Duygular hep vardı ama gizlenmek zorundaydı.''


***

Keyifli Okumalar







5 Nisan 2018 Perşembe

Bahar ve Doğum Günü #18 💫


Ne zamandır yazmıyorum,özledim!

Evet yeni bir yaş günü yazısını daha yazıyorum.Zaman hızlı geçiyor diyeceğim ama zamanı geçirirken durum öyle değil.Dramayla başlayıp güzelliklerle sonlandıracağım.

On yedi yaşına girerken çok heyecanlıydım ve herkesin dilinden düşmeyen bu yaşın bana da süper şeyler getireceğine inancım tamdı.Fakat öyle olmadı.Daha önceki yaşlarımda da zorluklar yaşadım,hiçbir zaman hep pozitif ve mutlu biri olmadım ama ilk kez bu kadar mutsuz olduğum bir yaş geçirdim.Mental olarak sürekli çöküşlerdeydim ve insan ilişkilerinde yıpranıp durdum.Yeni yeni kendime zarar veren psikolojik huylar edindim,hiç olmadığı kadar hassas biri oluverdim.Haksızlık etmeyeyim diyorum ama koskoca bir yılı hatırladığımda güzel günleri çok sayılı görüyorum.Negatif biri de mi oldum acaba? Ya da sadece mutlu hissetmekten korkan biri?

Olumlu biri olmaya çalıştıkça daha çok bocaladım.Ders ve diğer etkinlikler anlamında oldukça yoruldum.Bunu pek sorun etmesem de siz işinizi yapmaya çalışırken kan emici insanlar sizi geri çekmeye çalışabiliyor.Bununla tanıştım mesela.Artık buna hazırım.Tecrübe etmediğim bu mu kalmıştı? Ee kalmış.

On yedinin tek güzel yanı her yaşımda olduğu gibi birçok yeni şey öğrenmiş olmam oldu.Fikirlerim benimle beraber olgunlaştı.Çok güzel kitaplar okudum,filmler anlamında muazzamdı,düşüncelerimi ifade etme yeteneğimi geliştirdim,dil öğrenmeye devam ettim bla bla bla...hepsi küçük mutluluklardı.Onlar da olmasa ne yapardım bilmiyorum.Herkes kendini hayata bağlayan minik mutlulukları keşfetmeli,mutlaka!

Geride bıraktığım yaşı sahneden almak istiyorum,ona kırgınım :_

Çanakkale'ye Bahar tam anlamıyla geldi.Baharın başlangıcını seviyorum.Polen dönemleri can sıkıcı olsa da yazın yaklaşıp okulun biteceği fikri insana ilaç gibi geliyor.Okul olmadan sahip olacağın zamanı kendin düzenlemen,bir yere bağlı olmadan gününü geçirmen vs. hepsi heyecan verici.

İtiraf edeyim ilk kez bir doğum günü için pek fazla heyecanlanmadım.Bunun reşit olduğum 18. yaş gününe denk gelmesinin sebepleri var.Mesela artık çocuk sayılmayacak fikri ve yavaş yavaş gerçekten büyüdüğümü hissetme.Beklentileri düşürme olayını abarttım mı acaba? Oysa çoğu kişinin iple çektiği bir yaş bu.Tadını çıkarmak lazım,her yaş gibi.

Güne geleyim!

Bizimkilerle kutladım tabi ki.Favori kafemizde çok güzel bir sürpriz hazırlamışlar,mutlu oldum.Biliyorum duygularını dışarı pek vurabilen biri değilim ama gerçekten mutlu oldum.Onun dışında gün boyunca doğum günümü kutlayan dostlarım oldu.Utançtan yerin dibine girdim,böyle anlarda ne yapılır bilmiyorum.Hepsini çok seviyorum ama diyemiyorum bile,sadece gülümsüyorum.Umarım insanlar onlara ne kadar değer verdiğimi biliyordur,buradan da bildireyim; kişiler üzerine alınacak :')



:')


''Bakın bugün güzel bir foto. çekmek zorundayız''



after party(!)

Ve ve ve her doğum günü yazısının klasiği,doğum günlerinin en heyecanlı tarafı: hediyeler!!!


Kitaplar D&R'ın bana hediyesi olmuş oldu.Salı günü sipariş ettim tam bugün geldi :') 

Bu zevkli hediyeler için tekrar tekrar teşekkür ederim! Annemler de güzel bir saat aldı,saat takmak pek alışkanlığım olmasa da yeni bir şey kazanmak istedim.Fossil'in klasik modellerinden.Aslında yıllar önce bir youtuber'da görüp istemiştim şimdi nasip oldu.Abimin ve bir arkadaşımın hediyesini de sabırsızlıkla bekliyorum.

Çevremdeki bu güzel insanlara öpücükler yolluyorum.

On sekiz yaşından pek bir beklentim yok.Neler değişir onu da bilmiyorum.Hiçbir plan program hayal meyal olmadan dümdüz devam edeceğim.

Umarım bu yeni yaş hayatıma güzel şeyler getirir.Eski yaşlarımı unutturur,yenileri için heyecanlandırır ve bana istediğim enerjiyi verir.Bunların hepsinin yaşın değil kendimin yapacağımın farkındayım.Laflarım kendime,duy duy...

Eski yaşa vedamı yaptım,çekilebilirim :)

çav.